23 Şubat 2011 Çarşamba

Seninle hiç İstanbul da olamadık Sevgilim

Seninle hiç İstanbul'da olamadık
Göremedi İstanbul ikimizi
Ne emirgânda bir semaver tüketebildik
Ne aşîyanda hüzün
Bir tepeden seyretmek için bu güzelim kenti
Ne çamlıca kısmet oldu ne piyer loti...
Hiç bir vapur taşımadı bizi Marmara'da
Bir güvertede seni
Liseli aşıklar gibi dakikalarca öpemedim
Ellerini avuçlarımda tutup ta içimi dökemedim
Şöyle bir elimi atıp ta omzuna
Kolun belimde
Yürüyemedim seninle Beyoğlu'nda
Bir sinema ya da tiyatro koltuğunda
Parmak uçlarıma değmedi dudakların
Pasajda arjantinleri çekip
Nevizadede bir iki tek atamadık
Doyulmaz uykulara bir türlü yatamadık
Seninle hiç İstanbul'da olamadık
Duyamadı İstanbul sesimizi
Sahaflarda yorulup ta kitaplara bakmaktan
Çınaraltında mola veremedik
Karışıp çılgın kalabalığına kapalı çarşının
Tadına varamadık bir öğlen rakısının
Ya da sultanahmette bir müzeyi gezip
Dostlara uğrayamadık
Gülhane'den uzanıp Sarayburnu'na
İntiharı düşünemedik enine boyuna
Ne lâleliden geçebildik sevgilim
Ne kendimizden
Bir çalgılı kumkapı meyhanesinde
Ağlayamadım doyasıya sımsıcak göğsünde
Eski İstanbul'da gezdiremedim seni
Yemişte, Asmaaltı'nda
Ne kaldırımlarımı gördün ne çayhanelerimi
Ne çocukluğumu bildin ne gençliğimi
Seninle hiç İstanbulda olamadık
Saramadı İstanbul hiç bizi
Çılgınlar gibi dolanamadık otobüslerle
Trenlere binemedik
Bırak bütününü bu koca kentin
Sadece bir tek semtin
İçinde bile olamadık
İstanbul hiç doymadı bize bir tanem
Biz de ona doyamadık…

06 Aralık 2010 Pazartesi, 00:45 tarihinde Hanife Salman tarafından eklendi
(Facebook'a kayıt tarihidir.)

Bugün sofranızda değişiklik yapın...

Kabuklu Midye Salatası

Malzemeler

20 adet kabuklu midye
2 çay bardagi zeytinyagı
1 adet limon
Yarim demet maydanoz
Tuz,karabiber (tercihen beyaz karabiber)

Yapılışı

Midyelerin kabuklarini iyice kaziyarak ve sakallarini alarak temizleyiniz.Daha sonra yayvan bir tencereye yerlestirip kisik ateste suyunu çekene kadar pisiriniz.Midye çok su salacaktir,o yüzden su koymaniza gerek yoktur.Isiyi görünce midyeler kendiliginden açilir.Ust kabuklari (içinde kalan midye eti olursa onlari diger kabuk içine siyirabilirsiniz) alip atiniz.Midyeler haslanirken,bir yandan maydanoz(ince kiyilmis olacak),zeytinyag,limon,tuz ve karabiberi koyulasana kadar bir çatalla çirpin.Karisimi atesi söndürüp, midyelerin üzerine gezdirerek dökün ve tencerenin kapagini kapatip sogumaya birakin.Soguduktan sonra kabuklu midyeleri güzelce servis tabagina dizip,tencerede kalan sosuda üzerine dökünüz.


Afiyet olsun...



14 Kasım 2010 Pazar, 23:04 tarihinde Hanife Salman tarafından eklend
(Facebook'a kayıt tarihidir.)

Ben Sevmeye Alışkınım

Aşkınla yaşlanıyorum. Ömrüm; seni sevmek, sana kızmak, seni özlemek, sana kanmak ve seni düşünmekle geçiyor.Sabah gözümü açar açmaz, elim telefona gidiyor. Ya aradıysan ve ben duymadıysam? Belki de, “günaydın!” yazan bir mesaj yollamışsındır.Hiçbiri yoksa, günüm hüzünlü başlıyor. Gerçi artık alıştım, senin benim kadar ilgili olmadığını biliyorum. Sebebini de anlıyorum. Ben senin hayatının merkezi değilim.
Çoğu insanın düştüğü hataya düşmemek için çabalıyorum. Benim de bir hayatım var. Dostlarım, işim, hobilerim var. Vardı! Sana kaptırana kadar gönlümü, vardı…Yine günler akmaya devam ediyor. Yine gidilecek bir işim, aranacak dostlarım var. Hepsini yapmaya devam ediyorum. Bedenim olması gereken yerde, aklım yok!
Senle örülen bu yaşam ağının, sonunda bana ne kadar acı vereceğini bilmeme rağmen karşı koyamıyorum. Aklımı ikna etmek kolay da, kalbimi uslandıramıyorum. Kalp dediğin anarşist, tüm bedenimi yanına çekmeyi beceriyor. An geliyor, fark ediyorum ki, ben artık senim….
Kendimi böyle bilmezdim. Ne olsa insan doğarken alışıyor kendine. Zaman geçtikçe sınırlarını belirliyor. Nasıl ve ne kadar yapabileceğini, nereye kadar gidebileceğini öğreniyor.Sen, bütün bildiklerimi alt üst ettin. Doğrularımı, öğrendiklerimi şaşırttın. Dengemi bozdun. Ben güçlü bir kadınım. En azından öyle olduğumu zannederdim. İnsanın içine aşk girince, her şey karışıyor demek ki!Seni sevmek, aslında içime yaptığım bir yolculuk. Seni, senin için değil, kendim için seviyorum. Çünkü ben sevdikçe büyürüm. Çünkü aşkın tadını biliyorum. Çünkü yüreğimde sevgiyi hissetmeden, ben kendime bile yabancıyım. Çünkü ben aşkın kadınıyım. Sen ol ya da olma, ben sevmeye alışkınım….






13 Kasım 2010 Cumartesi, 20:24 tarihinde Hanife Salman tarafından eklendi


(Facebook'a kayıt tarihidir.)

Beni Senle Bırakma!

Birlikte yaşlanamayacaksak eğer, beni senle bırakma! Giderken kendini de götür ruhumdan, iz kalmasın aklımın kıvrımları arasında!Gideceksen eğer, kendini de götür yanımdan. Yalnızlığıma ve yoksunluğuma eklenmesin sensizliğin acısı.Gideceksen eğer, kalbimdeki tüm duyguları temizle. İçinde aşk olan bir hissi burada bırakma. Bu yürekte zaten nefret yeşermez, endişelenme ama aşkını yanında götür. Bir tek dostluğa dair bir sevgi kalsın. Sen bırakmasan da kalır gerçi, seni sevmem için hayatımın bir yerine dokunmuş olman yeterlidir.Ardından geceler boyu ağlamama izin verme. Gidiyorsan, her şeyini alıp götür bu evden. Yarın sabah uyandığımda, sanki sen hiç olmamışsın gibi devam edebileyim. Diş fırçanı, tıraş köpüğünü de koy bavuluna.
Gidiyorsan, kötü ayrılmamıza müsaade etme. Sımsıkı sarıl bu gece, son bir öpücük kondur alnıma. Kokumu çek içine, koy cebine. Tüm yaşanmışlıkların hatırına, gözlerimiz dolsa da gülümseyerek veda edelim birbirimize.Gidiyorsan, beni senle bırakma! Her zerresini sil hayatımdan, sana ait ne varsa çekip çıkar. Sen yokken, seninle kalmak çok acıtır canımı. Biliyorum, içten içe seversin beni. Sadece bu yüzden, kendini bırakma bu odada.Aşklar da biter, bundan doğal ne var? Ben ayrılığa katlanırım. Yaşam dediğin, mutluluk ve acı arasında gidip gelmiyor mu zaten? Sen kendini götür giderken, acımın süresini uzatma!
Tüm söylediklerimi boş ver! Her şey olduğu gibi kalsın. Sen bir tek hafızamı al aslında çünkü sadece o olmazsa sana ait hiçbir iz kalmaz bu yüreğin etrafında!


14 Eylül 2010 Salı, 18:20 tarihinde Hanife Salman tarafından eklendi

(Facebook'a kayıt tarihidir.)

İstanbul Hatırası Sonrası

Yekta ve Demir de bulmuştum yalnızlığı
Onlarda;
Karafakiden usulca akan o saydam sıvıda
Ve cinayetlerde buluyolardı kendilerini
Anlıyordum onları
Onlar denizden İstanbul'a bakıyorlardı
Byzantion'a, Contantinopolis'e, Konstantiniyye'ye
Onlar bu şehirde doğmuştu
Bu şehirde yalnız kalmışlardı
Ve bu şehirde öleceklerdi
Bende istiyordum bunu hemde tüm kalbimle
Her taşında tarih olan o yerde bende ölecektim...


12 Eylül 2010 Pazar, 16:30 tarihinde Hanife Salman tarafından eklendi
(Facebook'a kayıt tarihidir)

Kalbimde Hiç Yer Kalmadı!

Bir sen eksiktin zaten! Canın istedi diye, çık geçmişin tozlu raflarından gel; oldu! Kalbimde hiç yer kalmadı canım, kusura bakma seni alamayacağım!
Geçmişin hayaletlerinin bu yüzsüzlüğü de beni öldürecek bir gün! Bitmişsin, gitmişsin, eskimişsin, hayaletsin işte, ötesi var mı?
Yok, sen unut bütün bunları, canın istedi diye, elini kolunu sallayarak gel!
Üstelik gelişinden belli ki, kabul göreceğine eminsin. Bu ne özgüven? Daha doğru soru şöyle olmalı: Nasıl bu kadar eminsin benden?
Benim anam ağlamış seni unutana kadar, kim bilir kaç sıkıntılı gece geçirmişim, sinirlerimi bozmuşsun zamanında, birlikteliğimizden elimde saygı duyulacak tek bir anı bırakmamışsın; sonra dikilmişsin karşıma: “Beni özledin mi?”
Neden özlüyorum ki seni? Özlemek bu kadar ucuz bir his midir? Her önüne gelen özlenir mi? O zaman adı özlemek olur mu?
Her zamanki gibisin, hiç değişmemişsin. Yine sıradan, yine sığ ve düşüncesizsin. İnsan bir yerlerden, birilerinden gittiyse; bu gidişe bir anlam katmalıdır. Değişmelidir biraz, üstüne bir taş koymalıdır.Yaşadıklarından, edindiği tecrübelerden ders almalıdır. Bir yerlerden gittiysen, cebinde bir pusula bulunmalıdır. Daha önce saptığın yanlış yollara sapmamak için, tekrar aynı hataya düşmemek için, kendini tekrar etmemek için, bir haritan olmalıdır. Yoksa gidişlerin de bir anlamı olmaz, bazı kalışlar gibi…
Yok ama sen öyle yapma! Sen canın sıkılınca, zoru ilk gördüğünde git. Gittin, anladık, sorun değil. Sonra başka yerde başka bir zorluk yaşayınca, çık gel! Sonra tüm yüzsüzlüğünü giy üstüne, döndüğünü söyle. Karşı taraftan sana anlayış göstermesini bekle!
Yok canım, benim kalbimde hiç boş yer yok! Çünkü bizde adam olana ekmek var, olmayana zırnık yok!


10 Eylül 2010 Cuma, 18:22 tarihinde Hanife Salman tarafından eklendi

(Facebook'a kayıt tarihidir.)

Yekta'dan Handan'a 3 adamın sevdiği kadına

Sen yoktun.
Terk edilmiş bir İstanbul vardı.
Yaslanmış gökyüzünün umarsızlığına,
Eylül rüzgarlarıyla sararan
Bayram kartpostallarına benzeyen.
Sen yoktunBir çocuk ağlardı istasyonlarda,
Geceyarıları uykumu bölerdi hıçkırıkları,
Trenler geçerdi gözbebeklerinden,
Kirlenirdi bembeyaz umutlarım



Sen yoktun
Tüm dünyayı değiştirebilirdim,
Oysa aynalarda eskiyor yüzüm.
Ne yana baksam karşımda bir anı,
Meğer İstanbul ne çok benziyormuş sana..



Sen yoktun,
Omuzlarımda paramparça bir yürek,
Göğüs kafesimde karmakarışık bir kafa,
Kıvranarak olayların burgacında,
Gezinirim sensizlikte, deliliğin sınırlarında.


Sen yoktun,
Kanayan bir İstanbul vardı,
Yeryüzü ıssızlığında.


10 Eylül 2010 Cuma, 16:43 tarihinde Hanife Salman tarafından eklendi

(Facebook'a kayıt tarihidir.)

Tuzda Balık

Malzemeler


İrice balık ( Kefal, Levrek, Çupra)
3 yumurta akı
1.5 kg kaya tuzu yada normal tuz
Limon
Defne yaprağı


Yapılışı

Tuz, Yumurta akı ve çok az su su ile harç hazırlanır. Daha sonra tepsiye tuz yayılır. Pulları alınmadan temizlenmiş balık yerleştirilir. Balığın içine limon dilimleri ve defne yaprağı konur. Bizim evde defne yaprağı kalmamış bu nedenle dere otu koydum. Daha sonra bslığın üstüde tuzla kaplanır. Balığın ağzı kurdan aracılığı ile Açık tutulur. Daha önceden ısıtılmış fırına verilir. Balığınız büyükdükçe pişme süresi uzatılır fırının dercesi azaltılır.



Afiyet Olsun.....



06 Eylül 2010 Pazartesi, 18:53 tarihinde Hanife Salman tarafından eklendi

(Facebook'a kayıt tarihidir.)

Kalamar Dolması

Malzemeler:
1 kg kalamar tüp
200 gr kerevit(çim çim)
1.5 su bardağı rendelenmiş kaşar
4 adet çarliston biber
3 adet orta boy domates
1 demet maydanoz
1 çay bardağı az pişirilmiş pirinç
2 orta boy soğan yağda hafif kızartılmış (çiğ kalmasını engellemek için)

Kalamarların terbiyesi: 2-3 saat önceden 4 çay kaşığı karbonat, 2 limonun suyu, 4 çay kaşığı şeker bi kapta karıştırılır. İçine kalamarlar atılır ve bir müddet dolapta bekletilir.

Yapılışı:Maydanoz ince ince doğranır. Domatesler küp küp, biberlerde küçük küçük kıyılır. Bir kapta krevit dışındaki tüm malzemeler karıştırılır. Tuz ve karabiber eklenir. Daha sonra kalamarlara harç doldurulur. En üste kerevit yerleştirilir ve kalamarın ağzı kürdan yardımıyla kapatılır. Fırın tepsisine yerleştirilir. Üzerine bol zeytinyağı dökülür ve Fırına verilir.Yaklaşık 45 dk pişirilir.


Afiyet Olsun....

01 Eylül 2010 Çarşamba, 01:07 tarihinde Hanife Salman tarafından eklendi
(Facebook'a kayıt tarihidir.)

YAŞAMAYA DAİR

Yaşamak şakaya gelmez,
Büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
Bir sincap gibi mesela, yani,
Yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
Yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
Yani o derecede, öylesine ki,
Mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
Yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
Ömekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.

Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan, bir daha kalkmamak ihtimali de var. Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini biz yine de güleceğiz anlatılan
Bektaşi fıkrasına, hava yağmurlu mu diye bakacağız pencereden, yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz en son ajans haberlerini.
Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,
Diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
Fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.
Diyelim ki hapisteyiz, yaşımız da elliye yakın, daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız, insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla yani, duvarın ardındaki dışarıyla.
Yani, nasıl ve nerede olursak olalım hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...

Bu dünya soğuyacak, yıldızların arasında bir yıldız, hem de en ufacıklarından, mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
Yani bu koskocaman dünyamız.
Bu dünya soğuyacak günün birinde, hatta bir buz yığını yahut ölü bir bulut gibi de değil, boş bir ceviz gibi yuvarlanacak zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
Şimdiden çekilecek acısı bunun, duyulacak mahzunluğu şimdiden. Böylesine sevilecek bu dünya "Yaşadım" diyebilmen için...

19 Ağustos 2010 Perşembe, 01:57 tarihinde Hanife Salman tarafından eklendi
(Facebook'a kayıt tarihidir.)

Ramazan Güzeldir!

Ramazan güzeldir. Dindar olmasan da güzeldir Ramazan... 

Iskalanmaması, tadına varılması gereken çok özel bir dönemdir... 

Ramazan; sıcak pide kuyruğundaki sabırsız bekleyiştir... 

Posta kutunda davulcuların fotograflı ilan savaşları; elinde tokmak, kapına dayanmış bıyıklıdır... 

Eski günlerdir. Anneannendir, dedendir, oradan oraya koşturan aç annendir... 

Gün doğumuna yakın; uykulu gözlerle içtigin çay, televizyondaki Türk filmi, radyodaki türküler ve oyun havalarıdır... 

Gün batmına yakın; mutfaktan gelen mis gibi kokular, tertemiz masanın üzerindeki zeytin tabağı, beklediğin ezandır... 

Alış veriş sonrası verilmiş imsakiye, abur cubura uzun aradır... 

Minarelerdeki renkli floresanlar,akşam sokakta atılan volta, ciğerin en derinine çekilmiş dumandır... 

Yetişilememiş bir iftar, uyanılamamış bir sahur, erken kopartılmış bir lokma ekmektir kimi zaman... 

Bir ortaklık duygusudur Ramazan... 

Yalnız, yapayalnız olmadığının duygusudur. Hep birlikteliktir... 

Acıya,sıkıntıya katlanma ödülünü de bereber paylaşmaktır... 

Çevrende onca gönüllü aç kalmış insan varken"sizinleyim-ben de yemiyorum!" dur demektir... 

Arkasından gelen bayram, öpülen eller, açılmış kollar, belki bir daha asla olamayacak sımsıkı kucaklaşmalardır... 

“İyi dilekler"dir Ramazan... 

Yüzyıllardır süregelen bir paylaşma dönemini ıskalamayın... 

Dindar olmasan da, tek dua bilmesen de, çok güzeldir Ramazan... 

Tadına Varın... 

. . . 

. . 

.

28 Ağustos 2010 Cumartesi, 23:45 tarihinde Hanife Salman tarafından eklendi
(Facebook'a kayıt tarihidir.)

BOYOZ, BOYOZ, BOYOZ......

 İzmirliler Bilir...
Boyoz, İzmir'e özgü ve İzmir damak tadı ile özdeşleşmiş, Türkiye'nin başka yerler..inde, çoğu kez, ya sadece ismi bilinen ya da ismi bile bilinmeyen,yağlı un da denen özgün bir hamurişidir. Başka yerde bulunmadığı veya hakikisi yapılmadığı için, boyozun gurbetteki İzmirliler için özel bir anlamı vardır.
Boyozu İzmir mutfağında 1492 sonrasında İspanya'dan kovularak İzmir'e yerleşen Sefarad Yahudi toplumunun kazandırdığı konusunda bütün kaynaklar hemfikirdir. Yine İspanyol kültürünün uzantıları olan Arjantin, Şili, Peru, Meksika gibi ülkelerde de, özellikle Sefarad kökenli nüfus grupları arasında ve özellikle peynirli ve ıspanaklı türleri sıklıkla hazırlanmakla ve beğeni ile tüketilmektedir.
Boyozun ilk çıkışını atık hamur malzemesinin değerlendirilmesine bağlayan kaynaklar bulunmaktadır. Boyoz ismi de, neredeyse kesin surette, İspanyolca "bollos" (bohça) kelimesinden türemiştir. İzmir dışında hiçbir şehirde ticari olarak piyasaya sunulmadığından İzmir'in böreği olmuştur. Rivayete göre, İzmir'de boyozun en iyisini Boyozcu Avram Usta yapmış, o öldükten sonra İzmir'de boyozlar "Avram Usta'nın boyozu" adı altında satılmıştır. Avram Usta'nın devrettiği geleneği günümüzde Alsancak Dostlar Fırını'nın sahibi Halim Usta ve başka ustalar yaşatmaktadır.
Halim Usta'nın tarifine göre, öncelikle hamur yoğrulup top şeklinde 2-3 saat tavada dinlendirilir. Daha sonra elle tabak genişliğinde açılıp bir süre daha dinlendirilen hamur, daha sonra yine elle sallanır ve tekrar açılır ve rulo yapılıp 1-2 saat daha dinlendirilir. Kulak memesi kıvamında kopma noktasına geldiğinde tavalara sıralanır ve küçük toplar halinde kesilerek yarım saat ile bir saat arasında nebati yağ içinde bekletilir. Çok yüksek ateşte tepsi ile fırınlanmadan önce kat kat, ipince açılmış olan milföy yufkanın arasına içlik malzemesi (peynir, ıspanak vs.) de konulabilirse de, hakiki boyoz sade olur. Hamurun özelliği un, çiçek yağı ve tahin karışımı ve tuzlu olmasıdır.

24 Ağustos 2010 Salı, 21:46 tarihinde Hanife Salman tarafından eklendi
(Facebook'a kayıt tarihidir.)

Aşk Dediğin Beklemektir

Kays gibi Mecnun olana kadar, Hz. Yakup gibi aydınlığa hasret kalana kadar beklemek bekleye bekleye gözden olmak, sözden olmaktır.Ve beklemek dünyanın en asil eylemidir, eğer beklenene değecekse. Bilesin!
Aşk; yanmaktır Ey Sevgili!Yanıp kül olmaktır, Kerem gibi Aslına ermektir. Ateşin ortasına hesapsız girmektir İbrahim misali. Ki onun gönlünün yangınıdır ateşi gülistana çeviren.Ki yanmak insanı kurtarır hamlıktan çiğlikten. Hem ne diyordu şair; "Yanmışın halinden ne bilsin ham/ Sükut gerektir bize gayrı vesselam...Gözlerinden ayrı geçen her an yanmaktayım. Bilesin!
Aşk; bedel ödemektir Ey Sevgili!Bülbül, gonca gülü görebilmek için her seher uyanık olmak ve güle ulaşmak için yüreğini gülün dikenine asmak, kanını akıtmak zorundadır. Ya ben yüreğimi nereye asayım Ey Sevgili.Çünkü Aşk bedel ister, külfetsiz nimet olmaz.Beklemek bedel ödemekse eğer hâlâ ödüyorum o bedeli. Bilesin!
Aşk; vazgeçmektir Ey Sevgili!Mecnun gibi aklından, Kerem gibi bedeninden vazgeçmek... Yardan gayrisinden, cümle cihandan vazgeçmek...Yemeden, içmeden, uykudan uyanıklıktan ve vazgeçmekten bile vazgeçmektir gün gelince.Senin için senden vazgeçmişim. Bilesin!
Aşk; bilmektir Ey Sevgili!Bir tek yârı bilmek, onu candan daha aziz bilmektir. Ondan gayrı bildiklerinin hiçbir şey olduğunu dünyanın onunla mana bulduğunu bilmektir.Onun selamı ile gelen bela olsa EyvALLAH (c.c.) diyebilmektir.Kızmana, gülmene, gelmene, gitmene, hepsine Eyvallah... Bilesin!
Aşk; susmaktır Ey Sevgili!Onun güzelliğini, iyiliğini tarif etmeye gücün yetmediği an susmaktır. Kelâmın, kalemin, sözün tükendiği yerde, manayı sessizliğe yükleyip susmaktır.
Artık sustum Ey Sevgili. Bilesin!Aşk dediğin susup beklemektir,Aşk dediğin...

23 Ağustos 2010 Pazartesi, 15:58 tarihinde Hanife Salman tarafından eklendi
(Facebook'a kayıt tarihidir.)

Yalnız Bir Kadının Sözleri

Birinin kadını olmak istiyorum !
Başka hiç kimse tarafından dokunulmamak, konuşulmamak, bakılmamak hatta!
Biraz korunmak, biraz şımarmak...
Bir kaç çeşit yemek yapmak, İstiklal caddesinde sıkı sıkı elini tutmak, belki film izlemek ama mutlaka çekirdek çitlemek, bi yerlerde çay içmek, Pazar sabahı kahvaltısı etmek uzun uzun, sahilde yürüyüş yapmak gibi küçük ama zor heveslerim var!
Neden mi ?
Herkesin eli tutulmaz,
herkesle film seyredilmez,
herkesle çekirdek çitlenmez,
herkesin kadını olunmaz da o yüzden!

İçinden gelmeli...
Hücrelerine kadar hissetmeli, dna'larına kadar bilmeli insan!
Düşünerek emin olunmaz, bir anda ya olunur ya olunmaz.
Bir de şu yakın geçmiş duvarları olmasa, kafa da hiç karışmaz ya, olsun! Oysa bazen tek bir söze yıkılır bütün duvarlar, bir bakışa çözülür insan...

Kek yapmayı da öğrenmek lazım aslında!

Sabahları uyandığımda "günaydın sevgilim" mesajları görmek istiyorum telefonumda. Gün içinde özlediğim birisi olsun istiyorum. Özlemek istiyorum birini. Çok özlersem dayanamayıp gidip sarılmak istiyorum. Dayanamamak istiyorum!

Çalışırken, düşünmek istiyorum sonra onu! Aklımda olduğu için gülümsemek istiyorum ara ara... Gülümsediğim için daha çok çalışmak...

Birini sevmek istiyorum; hiç kimseyi sevmediğim gibi, biri sevsin istiyorum beni, hiç sevilmediğim gibi...

Biri o kadar çok sevsin ki beni, hatalarımı da sevsin istiyorum!
O kadar çok sevsin ki; hata yapmaktan ödüm kopsun!

Kıskansın istiyorum biri beni! Sorsun istiyorum "neredesin" diye, "Hımm kim aradı bakayım" diye! Ben sormam ama, korkmasın. O sorsun!

"Biliyo musun ne oldu?" ile başlayan heyecanlı cümlelerimin sonuna kadar tahammül etsin istiyorum biri bana. Mutlaka ipe sapa gelmez bir şey olmuştur ama dinlesin sonuna kadar. Ya bi yavru kedi macerası ya da işte ona benzer bir şeyler olmuştur. Ben de her seferinde sanki bahçeyi kazmışımda hazine bulmuşum gibi heyecanla ve öneminin üzerine basa basa anlatırım ya, dinlesin işte. "Ya, evet, çok mühim bir şeyler olmuş" falan desin bi de sonunda...

Şimdi ben istesem İstiklal caddesinde birinin elini tutup gezemem mi?
İstesem benimle birlikte çekirdek çitleyip aynı anda film seyretmeyi de başarabilecek birini bulamam mı bi arasam?
Şimdi ben yalnız olmak istemesem, yalnız olur ve bunları da yazıyor olurmuydum?
Hiç sanmam!

Birinin elini tutmakla, birinin elini, sıkı sıkı tutmak arasında çok fark var!
Ya tutarsın ya da tutmazsın ya da, tutmuş gibi yaparsın işte.
Ben yapmam!
Bunu zaten bilirsin.
Kimin elini tutacağını yani.
Deneyerek bulmazsın.
Sadece bilirsin.
Bilmek!
Açıklaması yok.

Ve ben elini sıkı sıkı tutmayacağımı bildiğim hiç kimseyle İstiklal caddesine gitmeyeceğim!
Heyecanla ve özene bezene olmadıktan sonra kimseye yemek yapmayacağım!
Repliklerin bir anlamı yoksa,çekirdeğim yanımda bile olsa kimseyle film seyretmeyeceğim.



Birinin kadını olmak istiyor canım; biraz korunmak, biraz şımarmak...
Helede akşamları başımı dizlerine koyup film seyrederken ,
Çekirdek mutlaka olsun!

14 Haziran 2010 Pazartesi, 15:58 tarihinde Hanife Salman tarafından eklendi
(Facebook'a kayıt tarihidir.)

Kendine İyi Bak!

Kendine iyi bak Bir veda değil elveda cümlesidir çoğu zaman 
O üç kelimeden çok daha fazlasını gizler içinde 
Kendine iyi bak.. 
Çünkü bundan sonra ben yanında olmayacağım olamayacağım,istesem de istemesem de 
Sevdim bir zamanlar seni hala seviyorum ve benden sonrada mutlu olmanı istiyorum 
Olurda bir gün dönersem seni iyi bulmak istiyorum 
Kendine iyi bak.. 
Çünkü bundan sonra kendinden başkası olmayacak yanında,sana bakacak..ben olmayacağım 
Kendine iyi bak ve beni düşünme.. 
Çünkü bende seni düşünmeyeceğim artık 
Arama sakın beni, yazma çünkü bende yazmayacağım 
Sil beni yüreğinden çünkü bende sileceğim 
Fakat yaşanılan paylaşılan güzel şeyler hatırına sana yürekten mutluluklar diliyorum 
Ve ben bir daha dönmemek üzere gidiyorum... 
Kendine iyi bak.. 
Aramızda geçen her şeye rağmen benden sonra iyi olduğunu bilmeyi tercih ederim 
Aslında bilmem çok önemli değil iyi olduğunu varsayacağım 
Seni bir daha asla görmemek üzere gidiyorum 
Seni kendinle baş başa yapa yalnız bırakıyorum 
Biliyorum kendini bırakacaksın benden sonra o yüzden iyi bak diyorum, 
Aslına bakarsan çok da fazla umursamıyorum 
Ahhhhh... 
Kendine iyi bak derler ve giderler 
Tutkuyla sevenler bazen birden fazla söylerler bunu.. 
Çünkü onları ayırmak eti tırnaktan ayırmak gibidir 
Kolay kolay kopamaz onlar 
süreç çok acı vericidir,yürek parçalayıcıdır 
Her seferinde azalan umutlarla geri döner ve yine kendine iyi bak sözleriyle ayrılırlar 
Ta ki umut da sevgi de tükeninceye kadar..Ta ki son elveda mezar sessizliğine bürününceye kadar 
Tutkunun ötesinde sevenler bir kez kendine iyi bak derler ve giderler 
Onlar bu acıyı bi kezden fazla kaldıramayacaklarını bilirler 
Kendine iyi bak derler ve giderler 
Bu sözlerin içinde ihanet yok 
Hiç bir zaman olamaz derler ve giderler 
En büyük ihanet değil midir aslında seni seveni ihtiyacı olanı yüz üstü bırakıp gitmek ? 
Kendine iyi bak derler ve giderler 
Seni suskunluğa mahkum edip giderler 
Seni parçalara ayırıp en büyük parçayı yanlarına alıp giderler 
Seni senden alıp giderler 
Daha kötüsü suçlayamazsın onları tüm bunlar için.. 
Kendine iyi bak deyip gidenin geçerli bi nedeni vardır elbet..suçlatmaz kendini 
Savaşmadıkları için kızarsın ama suçlayamazsın. 
Savaşmazlarsa yenildikleri için kızarsın yine suçlayamazsın. 
Ayrılığın kaçınılmazlığına inandırırım seni. 
Kendine iyi bak derler ve giderler 
Elinden umutlarını, düşlerini, sevgilerini alıp giderler 
Bir tek anıları bırakırlar geride birde hatırladıkça gözyaşlarına boğulasın diye unutulmayan nağmeler Arkalarına bakmadan çekip giderler 
eğer yalnız kalmışsan, Çünkü insafsızlıklarını görmek istemezler, 
Her şey o saniye orada bitsin kapansın bu sayfa isterler 
Bitti diyemedikleri için kendine iyi bak derler. 
Kırıldım ve affedemiyorum diyemedikleri için kendine iyi bak derler 
Seni istemiyorum artık hayatımdan çıkaracağım ama bil ki hiç unutmayacağım diyemedikleri için 
kendine iyi bak derler.. 
Biliyorum çok kızacaksın ama Daha iyisini yapamıyorum diyemedikleri için kendine iyi bak derler Vicdanlarını rahatlatmak için kendine iyi bak derler 
Çünkü o kan uzun süre akacaktır ve o yara asla kapanmayacaktır 
Bilirler Kendine iyi bak bir noktadır çoğu zaman 
Kendine iyi bak deme bana sadece kötülükler noktalansın isterim ben 
Oysa sen iyisin Sen gözümdeki ışık,dudağımdaki tebessüm Sen içimdeki sevinçsin 
Sen hayatıma renk katan sen yüreğimdeki çarpıntı sen hayatımdaki neşesin 
Sen yolumu aydınlatan sen dert ortağım sen gönül yoldaşım 
Sen Bİ TANESİN Kendine iyi bak deme 
bana Nokta koyma 
Keşke böyle yaşanmasaydı bazı şeyler 
Keşke affede bilsen beni keşke bende affede bilsem 
Keşke döndüre bilsek zamanı geriye 
Nafile Ama yinede gitmesen olmaz mı Bitmesek olmaz mı 
Sen eksikken ben nasıl tam olurum 
Senden kalan boşluğu kimlerle doldururum 
Savaşsak aramıza giren şeytanla olmaz mı 
Hani büyük aşklar her türlü engeli aşardı Hani gerçek dostluklar her sınavı geçerdi 
Hani sevgi eninde sonunda kazanırdı Hani en büyük zaferler en kanlı savaşların ardından kazanılırdı Bunların hepsi yalan mı 
Sahiden gitmesen olmaz mı bitmesek olmaz mı 
Peki o zaman senin istediğin gibi olsun 
Öyleyse sende KENDİNE İYİ BAK....



31 Mart 2010 Çarşamba, 19:33 tarihinde Hanife Salman tarafından eklendi